Bugün dahi farklı kültürden bir hayli insan, konutlarını gözetmek için kapıya at nalı asıyor. Peki, neden?
İlk kuram; hilal biçimine benzeyen at nalının nazara ve sihre karşı koruma görevi gördüğünü öne sürüyor. Arkeologlar, muhtemelen olumsuz eforlara ve bahtsızlığa karşı koruma olarak kullanılan at nalı biçimindeki bir hayli daha önceki muskayı ortaya çıkardı.
Makûsluğu atlatmak için kullanılan at nalı ile alakalı değişik efsanelerden biri, Canterbury Kilisesi’nin başpiskoposu Aziz Dunstan’ı ve onun iblisle karşılaşmasını mevzu alan 10. asırdan kalma bir masaldır. Efsaneye göre; bir gün Aziz Dunstan, demirci dükkânında çalışırken İblis içeri girmiş ve at ayağı biçiminde olan toynakları için kundura istemiş.
Aziz Dunstan, isteği reddedemeyeceğini öğreniyormuş bu surattan yanan sıcak nalları İblis’ın toynaklarına güçlü bir biçimde çivilemiş. Vahim acı, İblis’ın demirciye pabuçları çıkarması için dilenmesini sağlamış. Aziz Dunstan bir koşulla kabul etmiş; İblis, girişinde at nalı asılı olan hiçbir yere girmeyecekmiş.
At nalı ile alakalı değişik ulus hikâyeleri, demir maddesinin büyüsünden geliyor. Demir, bir hayli şahsın “mistik eforlar” olarak gördüğü şeylere sahipti. Cadıların demirden çok korktuğu söylenirdi hatta cadılar bu surattan at sırtında seyahat etmezlerdi.
Bazıları, demirin bu gücünün perileri ve değişik efsanevi mahlukatları da kovabileceğini düşündü. Pabuçlardaki demir o kadar kıymetliydi ki 12. asırdaki Haçlı Seferleri sırasında insanlar kundura demirini ödentilerini ödemek için kullanabiliyordu.
Nal, en kaderli sayılardan biri olarak kabul edilen yedi sayısıyla da irtibatlıdır zira nala yedi adet çivi çakılır. Bu sayı; Hristiyanlık, İslam, Musevilik, Hinduizm ve Budizm dâhil olmak üzere bir hayli dünya dinde ehemmiyetli bir rol oynar.
Kaynak: Mental Floss